Profilimde "okumayı severim" yazmama rağmen, iki ay içinde sadece bir kitap değerlendirmesi yaptığımı fark edince bu işe bir el atmak lazım diye düşündüm.
Genelde iki kitabı aynı anda okuyorum (mesleki olanlar tamamen ayrı bir kategori tabii ki). Evde, yatmadan önce okumak için, genellikle Türkçe ve nispeten yakın tarihli kurgu kitaplar seçiyorum. Bir önceki, Elif Şafak'ın Aşk'ıydı hatırlarsanız.
Önceki gece ise Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası romanını, uzun bir zamandan sonra bitirebildim. Okumamın bu kadar uzun sürmesinin temel nedeni, oldukça kalın bir kitap olması (560 sayfa) ve benim son haftalardaki yoğun tempomdu.
Aslında uzun zamandır okuma listemde olan bir kitaptı. Zira hem ön kapak düzeni çok etkileyiciydi hem de arka kapakta yazan aşağıdaki satırlar, İstanbullu bir mimar olarak müthiş ilgimi çekmişti:
"Byzantion’dan İstanbul’a uzanan, heyecan yüklü bir serüven…
Sarayburnu’nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset. Avuçlarında antik bir para… Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke… Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir gerçek: Bu şehrin gizemli tarihi."
Fakat yazdığım gibi, okumakta biraz zorlandım. Doğruyu söylemek gerekirse, söylemek istediğini, lafı fazla dolandırmadan kağıda dökebilen yazarları daha fazla seviyorum galiba. Ahmet Ümit, kurgu açısından Dan Brown'ın tarzına yakın olsa da (ki o da oldukça uzun romanlar yazıyor biliyorsunuz), ele aldığı konunun (İstanbul) romantizmine kapılarak biraz fazla edebi ve zorlama bir dil kullanmış gibi geldi bana.
Bir de bence kitap biraz da okurun hayal gücüne bırakılmalı; her şey en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmemeli. Bazı bölümler o kadar detaylı anlatılmış ki, romandan ziyade film senaryosu okuduğunuz izlenimine kapılıyorsunuz.
Oldukça masumane fakat okurken bende kesintiler yaratan bir küçük hata ise, karakterlerden (kurbanlardan) birinin adının peş peşe sayfalarda bir Fazlı bir Fazıl şeklinde geçmesiydi. Bu yazardan çok editörün sorumluluğundaki bir durum olsa da önemli olduğunu düşünüyorum.
Yine de, özellikle İstanbul'un tarihine hızlı bir giriş yapmak isteyenlere, polisiye-severlere ve bol zamanı olanlara (deniz-güneş-kum eşliğinde mesela) İstanbul Hatırası'nı şiddetle tavsiye ederim. Ama bence, eşsiz İstanbul görüntüleri eşliğinde bir sinema filmine dönüşse çok daha etkileyici olur ve mesajını çok daha büyük kitlelere anlatabilir.
Bir de bence kitap biraz da okurun hayal gücüne bırakılmalı; her şey en ince ayrıntısına kadar tasvir edilmemeli. Bazı bölümler o kadar detaylı anlatılmış ki, romandan ziyade film senaryosu okuduğunuz izlenimine kapılıyorsunuz.
Oldukça masumane fakat okurken bende kesintiler yaratan bir küçük hata ise, karakterlerden (kurbanlardan) birinin adının peş peşe sayfalarda bir Fazlı bir Fazıl şeklinde geçmesiydi. Bu yazardan çok editörün sorumluluğundaki bir durum olsa da önemli olduğunu düşünüyorum.
Yine de, özellikle İstanbul'un tarihine hızlı bir giriş yapmak isteyenlere, polisiye-severlere ve bol zamanı olanlara (deniz-güneş-kum eşliğinde mesela) İstanbul Hatırası'nı şiddetle tavsiye ederim. Ama bence, eşsiz İstanbul görüntüleri eşliğinde bir sinema filmine dönüşse çok daha etkileyici olur ve mesajını çok daha büyük kitlelere anlatabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder