8 Ağustos 2014

ANNE OLUNCA ANLADIM


“3 aydır nerelerdeydin?” diye soranlarınız olursa, “anneliği öğreniyordum” diye cevap verebilirim. “Peki neler öğrendin?” derseniz:
  • Anneliğin -ve herhalde babalığın da- dünyanın en zor ama en tatmin edici “işi” olduğunu;
  • Bebeğinizin ilk bilinçli gülümsemesine, ilk agusuna, ilk “kahkahasımsına” vb şahit olduğunuzda, içinizi tarif edilemez bir mutluluk kapladığını;
  • Acıyla ağladığında kendinizi ne kadar çaresiz hissedebileceğinizi;
  • 7 gün 24 saat bebeğinizi öpüp, koklayıp, kucaklamaktan ve onu uzun uzun seyretmekten asla sıkılmayacağınızı;
  • Ama bunları bir başkası yaptığında (baba hariç!) için için kıskandığınızı; hatta itiraf edeyim kızabildiğinizi;
  • Her sabah uyandığınızda, gözlerinizi “acaba bugün yeni bir şey öğrenmiş olacak mı?” diye açtığınızı;
  • Kusmuk, kaka ve tükürüğe bulanmış haldeyken bile bebeğinizin size her zaman ve kesinlikle dünyanın en güzel varlığı olarak gözüktüğünü;
  • Ve bu güzel varlığı, sevdiceğinizle birlikte ve aşkla dünyaya getirmiş olmaktan dolayı, birbirinizi öncekinden on kat, yüz kat, bin kat daha fazla sevdiğinizi.

Ama bunlarla beraber şunları da öğrendim:
  • İlk gün/hafta/ayların çok çok çok zor olabileceğini (özellikle ilk bebekse) ve bir destek mekanizması olmadığı takdirde ciddi olarak zorlanılabileceğini (bu vesileyle, neredeyse 3 ay tam zamanlı olarak bizimle kalan anneme tekrar teşekkür ederim);
  • Bu süre zarfında pek de uyunmadığını; uyunsa bile tilki uykusu şeklinde, saatler değil de ancak dakikalar sürdüğünü; zamanın günlerle değil, birbirine eklenen ve upuzuuun bir güne benzeyen anlarla ölçüldüğünü;
  • Yeni doğan her bebeğin 2-3 saatte bir uyanıp meme emmediğini; bazılarının azıcık uyuyup-uyanıp, saatlerce emdiğini (bkz. Ekin); bazılarınınsa saatlerce uyuyup-uyanıp birkaç dakika içinde yeniden uyuyabildiğini (böylesine denk gelenler şanslarına şükretsinler diyorum, başka da bir şey demiyorum!);
  • Emzirmenin kesinlikle mucizevi bir eylem olmakla birlikte, çok da kolay olmayabileceğini (bu konuda İngilizce bilenlere, şu yazıyı okumalarını şiddetle tavsiye ederim; en umutsuz anlarımda bana devam etmem için güç verdi);
  • 37’sinde çocuk yaptıktan sonra, zaman zaman “dertsiz başıma dert mi açtım acaba?” diye düşünmenin ayıp olmadığını (naçizane tavsiyem, çocuk sahibi olmak istiyorsanız, mümkünse 30’dan önce halledin);
  • Yine ilk gün/hafta/aylarda, değil bloğa yazı yazmak ya da instagrama fotoğraf koymak; duş almak, yemek yemek ve hatta dişlerinizi fırçalamak için bile vakit bulunamayabileceğini (bunu da araya sıkıştırdım ki, mazeretim olduğu anlaşılsın).

Son olarak da:
  • İlk birkaç hafta -özellikle de 3 ay- geçtikten sonra, işlerin gerçekten de kolaylaşmaya başladığını (tünelin sonunda ışık var!);
  • Ve emzirmenin inanılmaz bir hızla kilo verdirdiğini (aldığım 22 kilonun 19’unu, nasıl olduğunu anlamadan verdim. Tabii ilk ay, emzirmenin yanı sıra, Ekin'i uyutmak için, evi bir baştan bir başa sallanarak -zıplayarak da denebilir- dolaşmamın da etkisi vardır mutlaka!).

Umarım bir dahaki yazı için 3 ay bekletmem sizi. Ne diyelim, kısmet…

30 Mayıs 2014

HOŞGELDİN MİNİK!


Bu seferki yokluğumun pek geçerli ve pek şükela bir sebebi var! Birtanemiz Ekin'imiz, 40 haftasını doldurup da, kendi isteğiyle gelmeyince, 7 Mayıs'ta epidural sezaryenle doğum yapmaya karar verdik. 

İkimiz de gayet iyiyiz. Sadece miniğimizin bolca gazı var ve henüz nasıl çıkartacağını tam kavrayamadığı için bol bol ıkınıp sıkınıyor; sonra da ağlamaya başlıyor. Herkes normal olduğunu söylese de, içimiz parçalanıyor onu öyle gördükçe :-(

Velhasıl, bir süre daha yokum... Affola...

2 Nisan 2014

BEBEK BATTANİYESİ

Aslında battaniyeyi örüp bitireli, hatta yıkayıp kaldıralı neredeyse 15 günü bulacak. Ama bu ara o kadar çok şeyi aynı anda halletmeye çalışıyorum ki, vakit ayırıp da bir türlü fotoğraflayamadığımdan, yazısı da ister istemez gecikti!


Bir yandan alışverişler devam ediyor, bir yandan dikiş-örgü vs, bir yandan da alınan ya da yapılanların yıkanması ve ütülenmesi. 35 senede yapmadığım kadar ütüyü şu 15 günde yaptığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Tabii yabancıların "nesting" dediği, Türkçe'ye en temel anlamıyla "yuva kurma" olarak çevrilebilecek; fakat özel olarak, "bebeğin doğmasına yakın anne adayının çılgınca temizlik ve bilumum diğer ev işlerini yapması" şeklinde açıklanabilecek ruh haline de bürünmüş bulunmaktayım.

Her neyse, buradan girersek konu fazlasıyla kayacak. Biz battaniyeye geri dönelim!

Bu benim ilk büyük ölçekli tığ işi çalışmam oldu diyebilirim. Çocukken ve daha sonra ufak tefek şeyler yapmaya çalışmıştım; fakat nedense tığla aram pek barışık olmadı hiç.

Ama Pinterest'te rengarenk battaniyelere iç geçirip (1-2-3), bir de Ayda'nın şu şahane battaniyesini görünce, önyargılarımı ve geçmiş olumsuzlukları bir kenara bırakıp, kızımız için bir tane yapmayı kafama koydum.

İtiraf etmem gerekirse, başlamadan önce, zincir çekmek dışında hiçbir tığ işi terimine aşina değildim. Ancak internet -özellikle merhum Youtube- imdadıma yetişti ve aslında pek de zor olmayan motifi birkaç denemede kolayca çıkarabildim.

Instagram'da karelerin fotoğrafını paylaştığımda, bir yorumcu nasıl yapıldığını anlatmamı rica etmişti. Fakat ona da yazdığım gibi, bu konunun acemisiyim ve anlatayım derken iyice kafa karıştırırım diye korkuyorum. Ne yazık ki, Türkçe açıklamaya ben de rastlamadım ama "granny square" diye aratırsanız oldukça detaylı fotoğraflı ve videolu anlatımlara ulaşabilirsiniz. 

Benim yaptığım tarzda önce tek tek küçük kareler örülüyor; sonra da bunlar birbirine eklenerek istenen boyutta battaniye elde ediliyor. Bazılarıysa bütün battaniyeyi, tek bir kareyi gittikçe büyüterek örmeyi tercih ediyor.


Ben yün olarak Nako'nun "Baby Hoşgeldin Soft" serisinden dört renk seçtim. %60 bambu ve %40 polyamid karışımı olan bir yün bu. Yumuşak ve kolay örülüyor. Doğal antibakteriyel olduğu belirtiliyor, umarım öyledir. Tığ olarak da, üzerinde yazdığı gibi 3 numara kullandım.

Karelerin düzenini iki farklı alternatifle yaptım ki, biraz daha albenili olsun. Bu şekilde yün kullanımı da daha dengeli oldu. Her iki yönde 9'ar kare, yani toplamda 81 kare örmüş oldum.


Birleştirmek için çok çeşitli teknikler söz konusu. Yine tığla ya da yün iğnesiyle dikerek yapılabiliyor. Ben iğneyle yaptım ve en dıştaki beyaza kontrast olsun istediğim için koyu pembe kullandım. Çevresini ise çok basit biçimde, sanırım "sık iğne" denen teknikle döndüm.

Boyutları yaklaşık 70x70 cm oldu. Aslında biraz daha büyük olsa daha iyi olabilirdi belki ama bu haliyle de uzunca bir süre işimizi görür gibi geliyor.

En korktuğum şey, makinede yıkarsam bozulur mu, iplikleri çıkar mı vs idi. Ama gözümü karartıp "elde yıkama" programında, 30 derecede ve sıkma yapmadan yıkadım. Bir problem olmadı neyse ki (belki biraz küçülmüş olabilir). Kurutmak için ise, çamaşırlığın bir tarafına, tamamen yatay duracak şekilde serdim. Makinede sıkma yapmayınca tamamen kuruması iki günü aldı.

Şimdilik, "yenidoğan" kıyafetleriyle birlikte, hastane çantamıza gireceği günü beklemekte. Nedense içimde, kızımızın erkenci davranacağına dair bir his var. Belki de artık ona kavuşmak için gittikçe sabırsızlandığım içindir. Yine de tembellik yapmayıp, bir ara çantayı hazırlamakta fayda var...

25 Mart 2014

BEBEK ALIŞVERİŞİ 1 {HAVUZLU HAN}

Doğuma 3 ay kalana kadar hiçbir hazırlık yapmayan ben, o tarihte bir panikle silkinip, kızımızın ihtiyaçlarını ufak ufak toparlamaya başladım. Sadece satın alınacak şeyler olsa yine bir sorun yoktu tabii; ama aklımda ve hayalimde, kendim yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki, daha da el atmasam, hayatta doğuma kadar yetişmezdi herhalde!

En son, küçük kardeşim doğduğunda (20 küsur yıl önce), annem ve anneannemle birlikte Eminönü taraflarında bir yere gidip, bütün ihtiyaçlarını oradan aldığımızı hayal meyal hatırlıyordum. İnternette aratınca, buranın büyük ihtimalle Havuzlu Han olduğu sonucuna ulaştım.

Forumlarda ve bloglarda birbiriyle çelişkili ifadelere rastlayınca şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Bir grup "mükemmel bir yer; aradığımız her şeyi bulduk; hem çok kaliteli, hem de müthiş ucuz" derken; ikinci bir grup ise "gitmeye değmez; çok kaliteli ürünler yok; çok da ucuz sayılmaz" yazıyordu!

Kumaş ve yün bakmak için her halükarda o tarafa gideceğimden ve daha önemlisi gitmesem aklımda kalacağından emin olduğumdan (benimki de bu tür bir manyaklık!) bir günümü ayırıp, Mahmutpaşa yollarına düştüm.

Ne zaman gitmeli?
Pazar günü kapalı olduğunu okudum ama satıcılara sormak aklıma gelmedi doğrusu. Açık olsa bile, kesinlikle hafta sonu gitmemenizi tavsiye ederim. Ben hafta içi öğlen saatlerinde gitmeme rağmen, Han'ın kendisi değil ama, sokaklar feci kalabalıktı. Herkes dip dibe yürüyordu ve acil bir durum olsa, insanların panikle birbirini ezebileceğini düşünerek dehşete kapıldım.

Nasıl gidilir?
Eminönü'ne bir şekilde ulaştığınızı varsayarsak, Mısır Çarşısı civarına geldiğinizde ya peynirci ve balıkçıların olduğu Tahmis Sokak'tan ya da çarşının arka kapısından çıkıp, Sabuncu Hanı Sokak'a girerek, yol bitene kadar dümdüz yukarı çıkın. Yol bitince sola dönüp Hacı Küçük Sokak'a girip, yine dümdüz yürüdüğünüzde, biraz ileride, sağda Han'ın girişlerinden birini göreceksiniz.


Neler var?
6-7 katlı, döne döne inilip-çıkılan bir yer burası. En alt kat, Bebe Çeyiz Sarayı adında, süpermarket gibi bir yer. Bir alışveriş arabası alıp, tıpkı bir markette gibi dolanarak ve beğendiklerinizi toparlayarak, son adımda her şeyi tek bir yerden ödeyip çıkıyorsunuz. Üst katlarda ise bağımsız dükkanlar mevcut.


Bebek bakımı, giyimi, odası, hediyeliği, anne bakımı ve giyimi ile ilgili aklınıza gelebilecek her türlü şey gerçekten de var, haklarını yememek lazım. Markalar çok çeşitli. Adlarını hiç duymadığım küçük işletmelerden, Chicco ve Mothercare'a (fazla değil) kadar ürünler gördüm. Araba, park yatak vb modellerde de bilindik markalar yer alıyor.

İlk etapta beşiğimiz ve ana kucağımız kuzenlerimizden geleceği, bebek arabası için ise biraz beklemek istediğimiz için, bu gruba hiç bakmadığımı söylemeliyim. Yani kalite ve fiyatlar konusunda yorum yapamayacağım.

Kıyafetlere gelirsek, konuştuğum herkes, "ilk 3 ay bebekler sadece body ve tulumla yaşıyor; sakın aldanıp bir sürü cicili-bicili kıyafet alma" diye uyardığı için, gözüm hep bunları aradı. Kollu-kolsuz-bacaklı-bacaksız body'ler çok çeşitli ve fiyatları da genelde uygun (4-5 TL'den başlıyor). Ancak gündelik tulum (kollu, bacaklı, patikli) neredeyse yok gibi. Olanlar ya fazla süslü-püslü ya da fiyatları çok da ucuz değil (15-20 TL'den başlıyor). Eski tip zıbınlara da rastladım ama sanırım artık kimse zıbın giydirmiyor. Ben de almadım hiç açıkçası.

Sağlık ve bakım ürünleri konusunda da yine bol çeşit söz konusu. Philips, Dr. Browns, Bübchen, Chicco, Sebamed, Johnson, Nivea ve aklıma gelmeyen çeşitli diğer markaların tek ve set halinde krem, yağ, şampuan, biberon, emzik vs'si sürüsüne bereket. Fiyatlar internete göre birkaç lira daha ucuz gibi ama öyle aman aman indirimler söz konusu değil açıkçası.

Hastane ve mevlit hediyelikleri de yine dükkanlardan dolup taşıyor. Kapı süsleri, küçük fotoğraf çerçeveleri, biblolar vs fazlasıyla var; ama benim zevkime hitap etmediler pek. Yine de renklerle zevklerin tartışılamayacağını bildiğimden herkesin kişisel tercihi demekle yetiniyorum. Fiyatları konusunda da bilgi almadım ne yazık ki!

Neler aldım?
Dediğim gibi, fiyatlar öyle aman aman düşük değil. Bazı şeylerle ihtiyacımız olmadığı için ilgilenmedim; birtakım şeyler de benim zevkime uygun değildi. Yine de, sırf oraya kadar gidip de hiçbir şey almamayı kendime yediremediğim için birkaç parça bir şey aldım.

Hep body-tulum olmasın diye, üç adet altlı-üstlü pijama takımı aldım mesela. Bir pembe-beyaz, bir sarı-beyaz çizgili, bir de puantiyeli. Takımı 10 TL'ydi. Markayı tanımıyorum fakat kumaşlar %100 pamuklu ve kaliteli gözüküyor.



Bir de, Chicco'nun tırnak makası, tarak-fırça ve burun aspiratörü ile bir adet emziğini aldım. Emzik tamamen silikon olduğu için, ek yerinden kirlenme vs söz konusu olmadığına dair internette olumlu yorumlar okumuştum.


Sonuç: Gitmeye değer mi?
Benim gibi, "gitmezsem aklım kalır" diyenlerdenseniz, vaktiniz de varsa, çok geçe bırakmadan ve mutlaka hafta içi erken saatleri tercih ederekten gidebilirsiniz. Ama gidemezseniz de çok fazla kendinizi yiyip bitirmeyin.

Ben gitmişken Kürkçü Han'dan battaniye yapmak için yün ve Bursa Pazarı'ndan da örtü yapmak için kumaş aldım. O yüzden gittiğime pişman olmadım. Fakat mesafe uzak olduğundan, gün sonunda haşadım çıkmıştı diyebilirim. Çok fazla ve büyük parçalar almayı planlıyorsanız, mutlaka birisiyle/birileriyle ve arabalı olarak gidin. Otopark nerede, nasıl bulunabilir bilmiyorum ama elbet bir yolu vardır.

Upuzuuun bir yazı oldu, farkındayım. Umarım bebek bekleyenlere biraz olsun yardımcı olabilmişimdir...

7 Mart 2014

BEBEĞİMİZİN İLK ELBİSESİ

"Görmemişin kızı oluyormuş, tutmuş el kadar -üstelik daha ortalıkta bile olmayan- bebeğe elbise dikmiş" demezsiniz umarım!


Ama geçenlerde kumaş stoğumu çıkarıp da bu lolipop renginde ve tülbentten hallice kalınlıkta kumaşı bulunca kendimi tutamadım!


Kalıp olarak Made by Rae'nin Little Geranium elbisesini kullandım. Daha büyük bedenler için satın alabileceğiniz bu kalıbın 0-3 ay bedenini, ücretsiz olarak siteden PDF olarak bilgisayarınıza indirebiliyorsunuz.

Önemli olan nokta, çıktıyı alırken "Sayfa Ölçekleme" başlığı altında "Yok"u seçmeniz. Çıktıyı aldıktan sonra, sayfa kenarlarındaki karolajın 1'er inç (yaklaşık 2.5 cm) aralıkla olduğunu kontrol etmeyi unutmayın. Anlatım dili İngilizce, fakat fotoğraf ve diyagramlar sayesinde anlamak çok zor olmayacaktır sanıyorum.

Kalıp hem çok şeker hem de ücretsiz olunca oldukça popüler olmuş gözüküyor. Dikenler 1 günde, hatta birkaç saatte bitirdiklerini yazıyorlar. Fakat ben koca karnımla, uflaya puflaya iki tam günde diktiğimi itiraf etmeliyim.

Elbisenin önü düz; arkasında, bebeğe kolayca giydirip çıkartmak için bir açıklık bırakılmış. Benim ilik açma fobim olduğu için çıtçıt bastırdım. Seçme şansım olsaydı, elbisenin rengine daha yakın bir renk seçerdim ama gittiğim yerde siyah, beyaz, altın ve gümüş vardı sadece; ben de gümüşü seçtim.


Biraz daha kumaşım olsaydı, bebek bezinin üzerine giydirmek için bir de külot yapacaktım. Ama ne yazık ki ancak elbiseye, bir de kırpık parçalarla bir saç bandı yapmaya yetti kumaşım. Sanırım Cuma ya da Çarşamba pazarlarından birinden 50 kuruşa ya da fazla fazla 1 liraya almış olmalıyım!


Saç bandı için yaptığım çiçeklerden birini, elbisenin popo kısmına diktim. Çok şeker oldu. Elimde iki çiçek daha var. Onları da becerebilirsem patik yapıp, üzerine dikeceğim.

Elbiseyi diktim ama bir türlü kaldıramadım! Elime alıp alıp, sevip okşuyorum. İçini bir doldursam, benden mutlusu olmayacak...

8 Şubat 2014

INSTAGRAM'LANDIM!

Buna yeni yazı demek biraz ayıp ama, haber vermek istedim! Baktım cümle alem bir Instagram ateşine tutulmuş, ben de -oldukça geç de olsa- atlayayım bari şu trene dedim.


Henüz çok çok acemiyim, yanlışlıkla abuk subuk şeyler yayımlarsam kusuruma bakmayınız lütfen.

Takip etmek için tık tık tık...

Bir de, Instagram'dan Blogspot'a direkt resim yüklenemiyor mu acaba? Uğraştım, didindim, işin içinden çıkamadım. Bir bilen yardımcı olursa müteşekkir kalırım efendim ;)

3 Şubat 2014

ÖRGÜ ATKI & BERE TAKIMI

Nedense örgü, dikişten çok daha kolay geliyor bana. Büyük ihtimalle şimdiye kadar sadece atkı, bere vb çok çok basit aksesuarlar ördüğüm için. Dikişte ise, kendimi sinir edeceğimi bile bile, bilgimin/deneyimimin ötesinde parçalar seçiyorum genellikle!

Her neyse, bugün paylaşacağım atkı ve bere de, yine çok çok basit; ve düzenli örülürse birkaç günde tamamlanabilecek cinsten. Aslında internette çok şık modeller var fakat nedense bir türlü cesaretimi toplayıp bunlara el atamıyorum. 

Örgü konusunda daha deneyimli olanlarınızın, eğer henüz tanışmadıysanız, Ravelry sitesine bir göz atmasını tavsiye ederim. Ücretli ve ücretsiz, detaylı arama yapılabilecek binlerce model var. Ben şimdilik iç geçirmekle yetiniyorum. Ama miniğe bir şeyler öreceğim zaman gelince (yaz sonu gibi), bir hamle yapacağım sanırım :)

Uzun sözün kısası, işte benim mütevazı atkım ve berem! Basit bir model seçmemin bir nedeni de, aniden soğuyan havalar karşısında, hasta olmamak için, kendime acil bir kalkan yaratma endişesiydi tabii. Malumunuz binbir çeşit grip virüsü etrafı sarmış durumda; ne kadar korunsak, ne kadar sarınsak iyidir!


Kullandığım yün kendinden hafif bir parlaklığı olan (sim vs değil ama özellikle ördükten sonra inanılmaz canlı durdu, açıklamak zor biraz), Kartopu'nun Zambak isimli serisinden K1002 kodlu, orta koyulukta bir gri. %100 akrilik olmasına rağmen yumuşacık; ve kalın olduğu için çok kolay ve hızlı örülüyor. Şiş olarak 7-8 numara öneriliyor; bende 8 numara olduğu için onları kullandım. Dört yumak almıştım ama birine gerek kalmadı bile!

Bu arada, yünü Hobi Sitesi isimli, daha önce hiç duymadığım bir siteden, biraz da çekinerek sipariş ettim. Fakat endişeye hiç mahal yokmuş. Zira siparişi verdiğim gün arayıp adresimi teyit edip; akşama kargoya teslim ederek, ertesi gün yünlerimin elimde olmasını sağladılar. İnternette yün satın alınabilecek fazla yer olmadığını fark ettiğimden, kendilerini gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

Bir de Yün Cenneti isimli bir siteye rastladım. İnanılmaz çeşitli ve kaliteli yünler var ama sadece paket olarak -yani paketine göre 6'lı ya da 8'li- alabiliyorsunuz. Daha büyük bir projeye baş koyarsam, kesin buradan da alışveriş yapacağım!

Nasıl yaptığıma gelirsem:

- Atkı için 41 ilmek attım ve istediğim uzunluğa gelene kadar, hem önde hem de arkada, bir düz-bir ters lastik ördüm (tek sayıda ilmek olduğu için her iki yönde de düzle başlanıyor). Sonunda da, iki ilmeği bir örerek kapattım. Ben biraz fazla üşüyen cinsten olduğum için, atkılarımı birkaç kez dolamayı seviyorum. Bu nedenle de 2 m uzunlukta yaptım.

Bu uzunlukta olunca, bir kez dolayınca normal atkı gibi; iki kez dolayıp bir aksesuarla sabitleyince ise boyunluk gibi kullanabileceğimi fark edince çok sevindim. Seneler önce yaptığım bir keçe broşla da gayet güzel durdu!


- Bere içinse şuradaki modelden yola çıktım; fakat misinalı şişim olmadığı için biraz değiştirmek zorunda kaldım. Öncelikle 60 ilmek attım ve ilk 5 sırada 3 düz-3 ters lastik ördüm. Sonra, en alttan 15 cm yüksekliğe kadar 1 düz-1 ters lastik örmeye devam ettim (çift sayıda ilmek olduğu için, önde düzle, arkada tersle başlanması gerekiyor; aksi halde pirinç örgünüz olur).

Buradan sonra, ilmekleri azaltmaya başladım. Azaltırken iki ilmeği bir örmek gerekiyor. Azaltma yaparken sırasına bakmadan hep düz ördüm. Ama tabii, misinalı şişle gayet düzenli olan azaltma işi, düz şişle pek de öyle olamadı ne yazık ki!

Benim acelem olduğu için misinalı şiş almakla vakit kaybetmek istemedim. Ne büyük hata! Kesinlikle bir adet edinip, öyle başlamanızı tavsiye ediyorum. Azaltmaya başladıktan sonra kaç kez söküp yeniden ördüğümü hatırlamıyorum bile! Misinalı şişle, modelin birebir aynısını kullanabilirsiniz.

Fakat sizin de benim gibi aceleniz varsa, azaltmayı şöyle yaptım (umarım anlaşılıyordur):

1. sırada (ön), ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra 7 ilmek örüp, 8. ve 9. ilmekleri yine bir ördüm. Sonra 5 kez 6 ilmek örüp 7. ve 8. ilmekleri bir ördüm. Son grupta yeniden 7 ilmek örüp son kalan iki ilmeği bir ördüm. > 52 ilmek kaldı

2., 4., 6., 8. ve 10. sıralarda (yani arka tarafta) azaltma yapmayıp, ilmeğin gelişine göre düz veya ters ördüm. Önde azaltma yaptığımız için düzenli biçimde 1 düz-1 ters gitmeyebiliyor.

3. sırada (ön),  ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra 6 ilmek örüp, 7. ve 8. ilmekleri yine bir ördüm. Sonra 5 kez 5 ilmek örüp 6. ve 7. ilmekleri bir ördüm. Son grupta yeniden 6 ilmek örüp son kalan iki ilmeği bir ördüm.  > 44 ilmek kaldı

5. sırada (ön),  ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra sıra sonuna kadar 4 ilmek örüp, 5. ve 6. ilmekleri bir ördüm. > 36 ilmek kaldı

7. sırada (ön),  ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra sıra sonuna kadar 3 ilmek örüp, 4. ve 5. ilmekleri bir ördüm. Ama sıra sonunda 3 yerine 2 ilmek kaldığı için, çaresiz bunları örüp, son iki ilmeği yine bir ördüm. > 28 ilmek kaldı

9. sırada (ön),  ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra 3 ilmek örüp, 4. ve 5. ilmekleri yine bir ördüm. Sonra 4 kez 2 ilmek örüp 3. ve 4. ilmekleri bir ördüm. Son grupta yeniden 3 ilmek örüp son kalan iki ilmeği bir ördüm.  > 21 ilmek kaldı

11. sırada (ön),  ilk iki ilmeği bir örüp teke düşürdüm. Sonra 2 ilmek örüp, 3. ve 4. ilmekleri yine bir ördüm. Sıra sonuna kadar ise 1 ilmek örüp, 2. ve 3. ilmekleri bir ördüm. > 14 ilmek kaldı

Örme işini, terler dökerek burada tamamladım. Yünü yaklaşık 50 cm uzunlukta bir kuyruk kalacak şekilde kestim ve bir yün iğnesine geçirdim. Kuyruğu kalan ilmeklerin içinden geçirip, berenin içi olacak tarafta sıkı birkaç düğüm attım. Sonra da, buradan aşağı doğru, berenin iki yanını birbirine diktim ve en alttaki başlangıç kuyruğuyla düğümleyip, yine içeride kalacak şekilde kuyruğu örgüye yedirdim.

Çok fazla ümidim olmamasına rağmen, bereyi takınca hiç de fena durmadığını gördüm. Bu sırada bir sevinç (ya da zafer) çığlığı attığımı itiraf edebilirim sanırım!


Önceden de yazdığım gibi, misinalı şiş alıp öyle başlamadığıma lanet ettim sonunda! O yüzden de, bere biter bitmez hemen internete girip misinalı şiş araştırmaya başladım. Sonunda da Ebay'dan iki adet set sipariş ettim. Biri 40 cm uzunlukta, diğeri 80 cm uzunlukta misinalı; ve her ikisinde de 18'er farklı şiş numarası var. Henüz elime ulaşmadılar, geldiklerinde değerlendirme yaparım mutlaka!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...