Elif Şafak’ın hayranı olduğumu söyleyemem; aksine, politik duruşunu da hesaba kattığımda, pek de sempati duymadığım bir kişi olduğunu itiraf etmem gerekir. Daha önce, sevdiğim bir arkadaşımın yoğun ısrarları üzerine "Siyah Süt” isimli otobiyografik romanını okumuş ancak birçok hemcinsimin tersine, çok da beğenmemiştim. Belki yeterince empati kuramamış olmamla ilgisi vardır, bilemiyorum.
.
.
Aşk’ı okumayı da, hem bu nedenle hem de tüm "çok satanlar”a biraz temkinle yaklaştığım için oldukça erteledim. Ama geçenlerde kardeşim, Şafak’ın (ya da yabancı dilde yayımlanan kitaplarındaki şekliyle "Shafak”!) TED’de yaptığı konuşmayı paylaştığında kitaba bir şans vermeye karar verdim.
Çünkü birbirimizden geceyle gündüz kadar farklı olduğumuzu düşündüğüm biriyle bile aramda ortaklıklar olabileceğini düşündüm. Benim anneannem de çocukken yaralarımız/siğillerimiz/sivilcelerimiz olduğunda, etraflarına tükenmez kalemle bir çember çizerek dua okurdu. Konuşmasını dinlerken yüzüme bir tebessüm kondurduğunu itiraf etmeliyim.
.
.
Bu nedenle, yazarına karşı olan tüm önyargılarımı bir kenara bırakarak okumaya çalıştım Aşk’ı. Konusunu bilmeyen kalmamıştır sanıyorum ama kısaca, Mevlana ile Şems’in, ve bunun günümüzdeki yansıması olarak Amerikalı ev hanımı Ella ile fotoğrafçı/yazar Aziz’in birbiriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini anlatıyor diyebilirim.
.
.
Kitap sürekli geçmiş ile bugün arasında gidip geliyor ve tüm kahramanları tarafından, birinci tekil şahısta anlatılıyor. Bu sayede karakterleri daha iyi tanımamız, zayıflıklarını/arzularını/korkularını anlamamız daha kolay oluyor. Açıkçası, kitabın hoşuma giden özelliklerinden biriydi bu.
.
.
Ancak tuhaf bir biçimde, romanın, 13. yüzyılda geçen bölümlerini keyifle okurken, günümüzü anlatan kısımlarının çok daha yavan kaldığını hissettim. Mevlana ile Şems’in yaşadıkları, hissettikleri, başkalarına hissettirdikleri ne kadar sahiciyse; Ella ve Aziz’inkiler o kadar samimiyetten uzak geldi bana. Tam bir "çok satan” diliyle, bir Amerikan filmi tadında yazılmış gibiydi.
.
.
Sonuç olarak tavsiye eder miyim? Vaktiniz bolsa, mesela şöyle bir haftalık tatile çıktıysanız ve deniz kenarında okuyacak bir şey arıyorsanız, ya da uzun bir yolculuk yapacaksanız, veya gece bir şeyler okumadan uyuyamam diyenlerdenseniz, Aşk’a siz de bir şans verebilirsiniz.
*Ne yaptıysam, konuşma videosunu blogumla uyumlu boyuta indiremedim. Resme ya da resim altı yazısına tıklayınca, videoya ulaşabilirsiniz :-)
*Ne yaptıysam, konuşma videosunu blogumla uyumlu boyuta indiremedim. Resme ya da resim altı yazısına tıklayınca, videoya ulaşabilirsiniz :-)
yahu nedir bu elif şafak'ın çektiği benimde ilk okuduğum kitabı siyah süt idi sonrasında elif şafak hakkında bir araştırma yaptım kim ne düşünüyor diye herkes çok kasıntı havalı buluyordu sözlüklerde dahi beğenenlerde vardı tabii ama be yargılarımı firarperest kitabını okuyunca aştım tavsiye ederim orada şöyle bir şey vardı tam hatrlamasamda -hiç böyle düşünmemiştim- bizler kadınlar yanı hem cinslerini arasında sürekli bir kıskqançlık hırs var başörtülü kadın başı açık olana tepkili ve başı açık olanda başötülüye halbuki hem cinsimi kadın olduğu için sevmeliyiz çünkü kizimizde kadınlar tadabilecegi şeyleri yaşıyoruz aşk Annelik başkalarının karşısında duyabildiğimz eziklik bile hem aynı aynı! bu sebpten ben insanı insan olarak özellikle kadınlarada her türlüsüne ister gothic ister başörtülü ister lezbiyen olsun cinsimi sevmeyi önyargıyı kaldırmayı öğrendim ..ELif şafak buna benzer şeyler yazmamıştı ama çıkan sonuç buydu ben sayın blog sahibi bu kitabı size tavsiye ediyorum zaman elif şafak ın büyüsüne dahil olmasınız dileğiyle
YanıtlaSilhoşcaklın
Merhaba Seda,
YanıtlaSilÖncelikle yazdığın bu ayrıntılı ve içten yorum için teşekkürler. Yazdıklarına bir ölçüde katılsam da, sadece hemcinsim diye, fikirlerini ve fiillerini kendime uygun bulmadığım birini desteklemem gerekliliğini doğru bulmuyorum. Evet, Türkiye'de ve hatta dünyada, kadınlar hala ikinci sınıf vatandaş olarak kabul ediliyor olabilir ve en azından erkeklerin aklı başına gelene kadar, pozitif ayrımcılık yapmak gerekebilir. Fakat bu demek değil ki, karşımdaki sırf kadın diye, ne olursa olsun, ne derse desin, onu koşulsuz olarak onaylamalıyım.
Firarperest'i okumadım fakat Şafak'ın Radikal'daki köşe yazılarını zaman zaman okurum. Kimisini beğenirim, kimisini beğenmem. Doğrusu da bu galiba zaten. İnsan bazen kendiyle bile çelişirken, bir başkasının tüm fikirlerini kabul etmesi imkansız sanırım.
Yine de, yorumlara dayanarak, Firarperest yerine, "Bit Palas"ı okumayı tercih edeceğim galiba.
Sevgiler...