15 Ekim 2011

OLOLİ'NİN YERLİ DİZİLERLE İMTİHANI {BİR ÇOCUK SEVDİM}

Geçenlerde Ahmet Hakan'ın Hürriyet'teki köşesinde "neden yerli dizi izleyemiyorum" başlıklı yazısını okuyunca, "oh be, demek gerçekten de yalnız değilmişim" diye düşündüm. Yanlış anlaşılmasın, "bizim evde sadece belgesel, haber, bir de klasik müzik kanalları izlenir" gibi entel-dantel bir durum söz konusu değil. 

Evet, genelde düzgün filmleri izlemeye çalışıyoruz; tabii özellikle sonlara doğru yoğunlaşan reklam bombardımanından sağ çıkabilirsek! Zevkimize uygun konser kayıtlarını da takip ediyoruz; ki bunlar genellikle Mezzo kanalında oluyor. Fakat itiraf etmeliyim, haberleri neredeyse hiç seyretmiyoruz; çünkü gerek dünyanın gerek ülkemizin gidişatını, insanların birbirlerine yaptıklarını, yeryüzünün halini izlerken boğulacak gibi oluyoruz.

Ama yeri gelince, biraz olsun kafa dağıtmak için, magazin programlarına göz atıp "cık cık cık, demek böyle hayatlar da var" diyor; Survivor / Yetenek Sizsiniz / O Ses Türkiye / Yok Böyle Dans gibi Acun Medya yapımlarına da takılıyoruz (ki sonuncuyu kesinlikle diğerlerinden ayrı tutup, keyifle izlediğimizi bile söyleyebilirim). Tabii bir de sevgilimin seyrettiği Barselona'nın futbol maçları var ki, anlaşmamız gereği benim de haftanın en keyif aldığım iki saatine dönüşüyor (maç=ayak masajı).

Yine nereden başladım, nereye geldim! Başa dönecek olursam, bizim evimizde kesinlikle seyredilmeyen bir şey varsa, o da yerli diziler. Yavaşlıklarından, uzunluklarından, oyunculuklardan, reklamlardan, özetlerden ve  daha pek çok şeyden dolayı sabır sınırlarımı fazlasıyla zorluyorlar çünkü.

Fakat bu sezon başında, popüler olan bir diziyi seçerek izleme kararı aldım. "Neden?" diye sorarsanız, "böyle bir eksiklik hissettim kendimde" diye anlamsız bir cevap verebilirim. Gazetelerden okuduğum kadarıyla en çok umut vaat eden "Kuzey Güney" ile "Bir Çocuk Sevdim"i finale bıraktım; fakat ilkini tanımlanamayan bir memnuniyetsizlik nedeniyle (şiddet ?!) eleyip ikincide karar kıldım.

Veee... En iyi niyetlerimle, Cuma akşamlarını bekleyip, saat sekizde ekranın başına kuruldum. İlk bölümler biraz 60'ların Türk filmlerini anımsatsa da keyfimi bozmadım ve "bir süre sonra oturur nasıl olsa" diye kendimi avuttum. Büyük hata! Dün akşam izlediğim bölümle, bu sezonki yerli dizi macerama da noktayı koydum. 

Neden mi? (A.H'ın üslûbunu aşırarak)

BİR: Yerli dizilerin 4. paragrafta sıraladığım tüm özelliklerini barındırdığı için;

İKİ: Günümüzde geçiyor olmasına rağmen gerek yaşananlar gerekse de insanların yaşananlara bakış açıları açısından 60'lara ait bir dönem dizisi etkisi bırakarak samimiyetsizlik yarattığı hatta insanları yanlış yönlendirdiği için;

ÜÇ: 21. yüzyılda, biri lise öğrencisi, diğeri üniversite mezunu iki insanın, hamileliğin nasıl önleneceğine dair bilgisi olmadığı/bilse de uygulamadığı fikrini saçma bulduğum için;

DÖRT: Diyelim böyle bir şey oldu, "hayatında en çok istediği şeyin okumak olduğunu" beyan eden 17 yaşında bir kızın nasıl olup da çocuk doğurmak isteyebileceğini kafam bir türlü almadığı için;

BEŞ: Hadi bu da oldu, "baygın bakışlı" ve bir pavyon şarkıcısıyla gönül macerasına atılacak gibi gözüken baba, "gözünün bebeği" kızını gördüğü yerde kaçmak yerine, oturup bir konuşmayı denemediği için;

ALTI: Telefonla birbirine ulaşamayan aşıkların, neden bir de e-posta göndermeyi denemediklerine anlamlı bir mazeret bulamadığım için;

YEDİ: Bülent İnal'ın tombul yanaklarını ve kımıl kımıl bıyıklarını sempatiyle izlememe, kızcağıza iyilik yapmak için evlenmek istediğini ve "çocuk doğsun boşanırız" diyeceğini tahmin etmeme rağmen, canlandırdığı karakter tam bir "pedofil" profili sergilemeye başladığı için;

SEKİZ: Gelecekte söz konusu evliliğin gerçekleşeceğini adım gibi bildiğim, fakat bunun yanı sıra esas oğlanın Amerika'da kaza geçirip felç olacağı / çocuğunun olamayacağı, "baygın bakışlı"yı kapısından kovan babasının ise el pençe divan kızdan özür dileyip "biz ettik sen etme" diyeceğine dair ciddi endişelerim olduğu için;

DOKUZ: Ara ara ciddi mantık hataları yakaladığım için (sonunda pencereden kaçmayı akıl eden kızın bunu neden daha önce düşünemediği; kızın teyzesi, kocasının 1993 yılında kaybolduğunu söylese de kıyafetlerin, ortamın 1980'lere daha yakın olması; mutfakta bulaşık makinesi dururken ablanın evkızı karakterini vurgulamak için bulaşıkları elde yıkaması, vs.);

ON: Genel olarak da, iki saatimi bu çağdışı parodiyle harcamak yerine, "yemek programlarını izler bir iki teknik öğrenirim en azından" diye düşündüğüm için.

"E, beğenmiyorsan izlemezsin, olur biter" diyebilirsiniz. Dediğim gibi öyle de yapacağım zaten. Fakat dün gece o kadar doldum ki, sinirimi bir şekilde çıkarmam gerekiyordu.

İşin fenası, bundan 10-15 sene önce keyifle izlediğim Türk dizileri vardı benim. "Şaşıfelek Çıkmazı" mesela; hâlâ yeniden gösterimlerine denk geldiğimde ekrana kilitlenirim. Hikâyenin sempatikliği bir yana, tüm karakterlerin cana yakınlığı, gerçekçi oyunculukları şimdiki milyon-dolarlık bütçeli "başyapıtlara" taş çıkarırdı. Keza "Ferhunde Hanımlar"; "Gülşen Abi". Aynı kategoride olmasa bile "Bir Demet Tiyatro". Daha yenilerden "Tatlı Hayat"; "Yabancı Damat"; "Yılan Hikâyesi" (sonradan o da cıvıtmıştı ya!). 

Neyse, dediğim gibi çok dolmuştum; içimi dökmek iyi geldi. Ama sizlerin de bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum, yerli dizilerle aranız nasıl? Keyifle izlediğiniz diziler var mı? Paylaşırsanız sevinirim.

Küçük bir ekleme: Sevdiğim dizileri sıralarken "İkinci Bahar" ve halen yasını tuttuğum "Avrupa Yakası"nı unutmuşum. Yazmasam aklım kalacaktı, ekleyiverdim ;o)

3 yorum:

  1. tüm söylediklerine katılıyorum canım. ben de Kuzey-Güney'i izlemeye "çalışıyorum". beni de hemen her sahneye bastıkları gergin ve konuşma sesini bastıran müzikler çileden çıkarıyor. oyuncu resmen karnından konuşuyor ama senin müzikten kafan çın çın ötüyor! bu da 11. madde olabilir mesela..

    YanıtlaSil
  2. Çok dizi var. Düzenli izlediğim ve bağlı olduğum dizi yok şükür :)
    Musaitsem bomboşsam bazen öylece bakındığım yada gezindiğim diziler oluyor. Fatmagül, Kuzey Güney, Bir çocuk sevdim ... hep azcık azcık bakındığım şeyler.. ama sıkılıyorum bazı şeylerden beni bağlamıyor. Bir ara Behzat ı çok severek izledim.
    Trt 1 de avea reklamında oynayan şeker adamın dizisi vardı o harikaydı şimdi saat kaçta var mı bilmiyorum. onu izlemek isterdim saati uyarsa (geç saatte izlemem sevmiyom)

    YanıtlaSil
  3. @Antigone: Evet, o konuyu atlamışım ;)

    @love and smile: Hiçbirine bağlı/bağımlı olmamak en iyisi galiba. Zaten dizileri değil de her bölümün başında verilen yarım saatlik özetleri izlemek yeterli neler olup bittiğini anlamak için!

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...