Bir süredir Müzik Kutusu'nu çalıştırmadığımı fark ettim. Bugün, bu hafta bir şeyleri en sonunda kafamda oturtabildiğim için ve dün bütün günü iki yaşındaki yeğenimle geçirebildiğim için mutluyum. Bu yüzden, dinlerken beni en çok mutlu eden şarkılardan birini paylaşmak istedim.
Mushaboom'a yıllar önce radyoda denk gelmiş ve hem müziğinden hem de sözlerinden çok etkilenmiştim. Fakat şarkı bittiğinde kimin, hangi şarkısı olduğuna dair bir açıklama yerine reklamlara girilmiş; ben de aklımda kaldığı kadarıyla sözleri Google'da aratıp bulmuştum.
Mushaboom'a yıllar önce radyoda denk gelmiş ve hem müziğinden hem de sözlerinden çok etkilenmiştim. Fakat şarkı bittiğinde kimin, hangi şarkısı olduğuna dair bir açıklama yerine reklamlara girilmiş; ben de aklımda kaldığı kadarıyla sözleri Google'da aratıp bulmuştum.
Bugün bu yazıyı yazmak için oturduğumda, nakaratta da tekrarlanan Mushaboom'un ne demek olduğuna -hatta bir anlamı olup olmadığına- dair hiçbir fikrimin olmadığını fark edip, yine yüce Google'a danıştım ;o)
Sonuç Wikipedia'dan geldi : Mushaboom, Kanada'nın küçük bir liman kentiymiş ve şarkı da böyle bir yerde geçen, her anından zevk alınan basit bir hayatı (hayalini de diyebiliriz) anlatıyormuş (sözleri için şuraya bakabilirsiniz; çevirmeyi denedim fakat özgün dilindeki etkiyi yakalayamadığı için vazgeçtim).
Bunları okuyunca, tamamen tesadüfen rastladığım ve tam anlamıyla müptelası olduğum "Men in Trees" ('Ağaçtan Adam Düşebilir' diye çevrilebilir sanırım)" dizisi geldi aklıma hemen.
Hayatın bir cilvesiyle kendini Alaska'nın küçücük bir kasabasında bulan New York'lu "ilişki koçu" Marin'in burada yaşadıklarını anlatan dizi sıcaklığı ve samimiyetiyle, bir de el değmemiş doğa görüntüleriyle (dağlar, ormanlar, göller ve bunların yanı başında kurulmuş küçücük evler, göl manzaralı ahşap salıncaklar... ) hayatını İstanbul'un keşmekeşi içinde yaşayan bendenizin aklını başından aldı desem yalan olmaz.
Öyle ki diziyi izlerken kendimi sürekli yaşadığım hayatı, ortamı, yaptıklarımı ve yapamadıklarımı sorgularken buluyorum. Ve ne yalan söyleyeyim, "Secret"la, "Evren'e arzularını söyle, o da sana göndersin"le pek aram olmamasına rağmen, kendimi en kapana kıstırılmış hissettiğim dönemde karşıma tesadüfen çıkan bu diziye belki de gereğinden öte bir anlam yüklüyorum.
Ne dersiniz, tesadüf diye bir şey var mı yoksa evren gerçekten kalbimizin sesine kulak mı veriyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder