30 Nisan 2011

MUZ SESLERİ - ECE TEMELKURAN

Çok uzun zamandır bekleme listemde olan bir kitabı sonunda bitirebildim. Sonunda diyorum, çünkü, kitabı çıkar çıkmaz (2010, Ocak) satın almama rağmen okumaya başlamam koskoca bir seneyi, bitirmem ise neredeyse bir ayımı aldı.

Ece Temelkuran'ı Milliyet ve Gazete Habertürk'teki yazılarından takip ediyor ve her zaman olmasa da genelde fikirlerini kendime yakın buluyorum. Birkaç sene önce "Biz Burada Devrim Yapıyoruz, Sinyorita!" adlı, Venezuella Devrimi'ni anlatan kitabını keyifle okumuş, başka bir dünyanın belki de mümkün olabileceğini düşündürdüğü için kendisine sempatim daha da artmıştı.

"Muz Sesleri"nde de, defalarca iç savaşlarda yaralanıp, küllerinden yeniden doğmayı başaran Beyrut'u ve Beyrutluların hikayesini anlattığını okuyunca hiç tereddütsüz aldım kitabı. Hem son zamanlarda yaşadığı turizm patlamasıyla merakımı cezbeden Beyrut için; hem de kim ne derse desin, kitabın arkasında da yazdığı gibi, kendimi Avrupa'ya olduğu kadar Ortadoğu'ya da yakın hissettiğim için.

Kitabı sevmeye kendimi öylesine şartlamıştım ki, daha ilk sayfadan, cümleleri anlayabilmek için iki-üç defa okuduğumu fark ettiğimde üstünde durmadım. Yaralı bir kentin, acılı insanların, her an değişebilecek kaderlerin hikayesi ancak şiirsel bir dille anlatılabilir zaten dedim. Ve konsantrasyonumu hiçbir şeyin bozmamasına özen göstererek yavaş -oldukça yavaş- ilerledim.

Dediğim gibi kitabı bitirdim (çok büyük bir iç sıkıntısı, antipati vb hissetmediysem bir kitabı yarıda bırakmam zaten). Fakat ne yazık ki aradığım tadı, anlatımı, hikayeyi bulamadığımı itiraf etmeliyim. Öncelikle kitabın dili o kadar ağır ki, başından sonuna kadar iki ileri bir geri okumak zorunda kaldım. 

Üstelik, kitap boyunca anlatılan hikayeler sonunda bir şekilde birbirine bağlanmış gibi görünse de, hepsinin kendi içinde yarım kaldığını; bundan da önemlisi karakterleri bile tam olarak kavrayamadığımı hissettim. Kimi zaman bölümler değiştikçe, bu şu muydu yoksa öteki miydi diye geriye dönme ihtiyacı duydum. 

Ortadoğu dünyanın, Beyrut da Ortadoğu'nun en sorunlu bölgelerinden biri. Böylesine bir coğrafyayı, burada yaşananları, yaşayanların hissiyatını değil anlatmak, anlamak bile çok zor olsa gerek. Tahminim, Ece Temelkuran'ın da anlatmak istediği çok şey, duygularının ise çok yoğun olduğu.

Kitabı okurken birçok cümleyi not aldığımı, durup sorgular yaptığımı  itiraf etmeliyim; ama keşke tek bir roman yerine novellalar (öykü-roman arası, orta uzunlukta hikayeler) veya Nazım Hikmet tarzında hikayeli şiirler yazsaymış diye düşündüm. 

Böylece kendi kendilerine yeterince ilgi çekici olan birçok hikaye, başka hayatlar ve hikayelerle kesintiye uğramadan, daha konsantre bir biçimde anlatılabilirdi belki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...