“3 aydır nerelerdeydin?” diye soranlarınız olursa, “anneliği öğreniyordum” diye cevap verebilirim. “Peki neler öğrendin?” derseniz:
- Anneliğin -ve herhalde babalığın da- dünyanın en zor ama en tatmin edici “işi” olduğunu;
- Bebeğinizin ilk bilinçli gülümsemesine, ilk agusuna, ilk “kahkahasımsına” vb şahit olduğunuzda, içinizi tarif edilemez bir mutluluk kapladığını;
- Acıyla ağladığında kendinizi ne kadar çaresiz hissedebileceğinizi;
- 7 gün 24 saat bebeğinizi öpüp, koklayıp, kucaklamaktan ve onu uzun uzun seyretmekten asla sıkılmayacağınızı;
- Ama bunları bir başkası yaptığında (baba hariç!) için için kıskandığınızı; hatta itiraf edeyim kızabildiğinizi;
- Her sabah uyandığınızda, gözlerinizi “acaba bugün yeni bir şey öğrenmiş olacak mı?” diye açtığınızı;
- Kusmuk, kaka ve tükürüğe bulanmış haldeyken bile bebeğinizin size her zaman ve kesinlikle dünyanın en güzel varlığı olarak gözüktüğünü;
- Ve bu güzel varlığı, sevdiceğinizle birlikte ve aşkla dünyaya getirmiş olmaktan dolayı, birbirinizi öncekinden on kat, yüz kat, bin kat daha fazla sevdiğinizi.
Ama bunlarla beraber şunları da
öğrendim:
- İlk gün/hafta/ayların çok çok çok zor olabileceğini (özellikle ilk bebekse) ve bir destek mekanizması olmadığı takdirde ciddi olarak zorlanılabileceğini (bu vesileyle, neredeyse 3 ay tam zamanlı olarak bizimle kalan anneme tekrar teşekkür ederim);
- Bu süre zarfında pek de uyunmadığını; uyunsa bile tilki uykusu şeklinde, saatler değil de ancak dakikalar sürdüğünü; zamanın günlerle değil, birbirine eklenen ve upuzuuun bir güne benzeyen anlarla ölçüldüğünü;
- Yeni doğan her bebeğin 2-3 saatte bir uyanıp meme emmediğini; bazılarının azıcık uyuyup-uyanıp, saatlerce emdiğini (bkz. Ekin); bazılarınınsa saatlerce uyuyup-uyanıp birkaç dakika içinde yeniden uyuyabildiğini (böylesine denk gelenler şanslarına şükretsinler diyorum, başka da bir şey demiyorum!);
- Emzirmenin kesinlikle mucizevi bir eylem olmakla birlikte, çok da kolay olmayabileceğini (bu konuda İngilizce bilenlere, şu yazıyı okumalarını şiddetle tavsiye ederim; en umutsuz anlarımda bana devam etmem için güç verdi);
- 37’sinde çocuk yaptıktan sonra, zaman zaman “dertsiz başıma dert mi açtım acaba?” diye düşünmenin ayıp olmadığını (naçizane tavsiyem, çocuk sahibi olmak istiyorsanız, mümkünse 30’dan önce halledin);
- Yine ilk gün/hafta/aylarda, değil bloğa yazı yazmak ya da instagrama fotoğraf koymak; duş almak, yemek yemek ve hatta dişlerinizi fırçalamak için bile vakit bulunamayabileceğini (bunu da araya sıkıştırdım ki, mazeretim olduğu anlaşılsın).
Son olarak da:
- İlk birkaç hafta -özellikle de 3 ay- geçtikten sonra, işlerin gerçekten de kolaylaşmaya başladığını (tünelin sonunda ışık var!);
- Ve emzirmenin inanılmaz bir hızla kilo verdirdiğini (aldığım 22 kilonun 19’unu, nasıl olduğunu anlamadan verdim. Tabii ilk ay, emzirmenin yanı sıra, Ekin'i uyutmak için, evi bir baştan bir başa sallanarak -zıplayarak da denebilir- dolaşmamın da etkisi vardır mutlaka!).
Umarım bir dahaki yazı için 3 ay
bekletmem sizi. Ne diyelim, kısmet…