Çocukken bana tığ işini gösteren (öğreten diyemiyorum zira uzaylı sembolleriyle yazılmış o diyagramları okuyacak ve uygulamaya dökecek sabrı kendimde bulamadım hiçbir zaman) halamı yakın zamanda kaybettik. Aylarca uğraşarak inanılmaz güzellikte örtüler yapardı (ve bir de su böreği; ama o başka bir konu).
Annem geçenlerde evini toparlarken seksenlerden kalmış bir tomar dikiş ve elişi dergisi bulmuş. İsteyebileceğimi düşünüp hemen haber verdi sağolsun. Hazine bulmuş gibi sevindim desem inanır mısınız? Örgüyle aram limoni olsa da, başlangıç olarak şu modeli denemek için can atıyorum:
Peki ya şunlara ne demeli? Çeyrek asır öncesinin değil de, Haziran ayının Burda'sından fırlamış gibi değiller mi? Zaten şöyle bir şey okumuştum bir yerde: "Bir şeyi beş yıl sonra giyersen demode, on yıl sonra giyersen yeniden moda, yirmi yıl sonra giyersen de 'vintage' olur".
Dekorasyonla ilgili önerilerin birçoğu benim zevkime hitap etmese de, bazılarını da göz ardı etmek mümkün değil. Yani şunun, Cath Kidston'dan ne eksiği var ki?
Ama seksenler yine de seksenlermiş. Yani ne diyelim, can çıkar, huy çıkmaz! Bunlar da "aaahhh seksenler" bölümünü şenlendirsin o halde :)
İyi hafta sonları...
Hele şu takım yok mu? İnsanın hemen bir çocuk yapıp, örüveresini (bu nasıl bir kelime böyle; TDK ceza kesecek) getirmiyor mu?!
Kesi,nlikle haklısın. 5 yıl 10 yıl sonrasıda hakikaten uyuyor bize :)
YanıtlaSil